“Güle Oynaya Camiye Gel Devamsızlık Kaç Gün?” – Öğrenmenin Neşesi Üzerine Pedagojik Bir Değerlendirme
Bir eğitimci olarak her sabah sınıfa adım atarken şuna inanırım: öğrenme, yalnızca bilgi aktarmak değildir; bir ruh hâlidir, bir etkileşimdir, bir yolculuktur. Öğrenci gülerken, öğrenme derinleşir; oyun oynarken anlam kalıcılaşır; neşeyle yapılan her eylem, davranışa dönüşür. “Güle oynaya camiye gel” ifadesi tam da bu noktada, öğretimin içsel motivasyonla birleştiği bir metafor gibi yankılanır.
1. “Güle Oynaya Camiye Gel” Söyleminin Pedagojik Arka Planı
Bu ifade, çocuklara dini eğitimde pozitif duygularla yaklaşmanın bir örneğidir. Öğrenmenin yalnızca disiplinle değil, aynı zamanda duygusal bağ kurma yoluyla güçlendiğini gösterir. Eğitim psikolojisine göre, bir öğrenci kendini güvende ve mutlu hissettiğinde öğrenme beyni olan hipokampus daha aktif çalışır. Yani “güle oynaya” gelen çocuk, bilgiye açık, öğrenmeye hazır bir zihinle sürece dâhil olur.
Camiye gelmek burada yalnızca ibadet anlamına gelmez; aynı zamanda bir topluluğa katılmak, bir değer sisteminin parçası olmak anlamını da taşır. Bu yüzden bu tür çağrılar, pedagojik açıdan da aidiyet duygusu kazandırır. Çocuk, kendini bir toplulukta değerli hissettiğinde devamsızlık değil, süreklilik ortaya çıkar.
2. Devamsızlık Kaç Gün? – Sayılardan Fazlası
Resmî olarak, örgün eğitimde devamsızlık süreleri 20 günü geçmemelidir; bu sınırın aşılması durumunda öğrencinin başarısı tehlikeye girebilir. Ancak “devamsızlık kaç gün?” sorusu, pedagojik bağlamda yalnızca bir sayıyla açıklanamaz. Çünkü esas mesele, öğrencinin neden devamsızlık yaptığıdır. Öğretmen için önemli olan, yoklamayı doldurmak değil, öğrencinin yokluğunun nedenini anlamaktır.
2.1 Katılımın anlamı
Katılım, fiziksel varlık kadar duygusal varlığı da kapsar. Bir çocuk sınıfta oturuyor olabilir ama zihinsel olarak başka bir dünyadadır. Bu nedenle “devamsızlık” kavramı, yalnızca sayısal değil, psikolojik bir olgu olarak da değerlendirilmelidir. “Güle oynaya” gelen bir öğrenci, sadece orada değil, oradadır; dikkatle, sevgiyle, anlamla.
2.2 Pozitif disiplinin rolü
Eğitimde cezalandırıcı yöntemler yerine, pozitif disiplin anlayışıyla yaklaşmak, çocukta kalıcı öğrenme davranışları oluşturur. “Neden gelmedin?” yerine “Sen gelmeyince sınıf eksik kaldı” demek, çocuğun aidiyet duygusunu besler. Bu, hem devamsızlık oranını azaltır hem de içsel motivasyonu yükseltir.
3. Öğrenme Teorileri Işığında Yaklaşım
3.1 Hümanist yaklaşım
Rogers ve Maslow’un hümanist öğrenme anlayışına göre, birey öğrenmeye doğuştan isteklidir. Ancak bu istek, uygun bir psikolojik iklim içinde yeşerir. “Güle oynaya camiye gel” ifadesi, öğrenmeye sevgiyle çağırmanın bir biçimidir. Zorunluluk yerine içten gelen bir davet, öğrenmeyi daha anlamlı kılar.
3.2 Sosyal öğrenme
Bandura’nın sosyal öğrenme kuramına göre, çocuklar gözlemleyerek öğrenir. Camiye güle oynaya gelen bir topluluk, çocukta rol model oluşturur. O, davranışı yalnızca duyarak değil, görerek de öğrenir. Bu durum, bireysel gelişimin yanında toplumsal bütünleşmeye de katkı sağlar.
3.3 Yapılandırmacı yaklaşım
Yapılandırmacı pedagojide bilgi, bireyin aktif olarak oluşturduğu bir anlam örgüsüdür. Bu anlayışla, dini ya da ahlaki değerler de çocukların kendi yaşantılarıyla harmanlandığında kalıcı hâle gelir. Yani camiye “güle oynaya” gelmek, bir ders değil, bir yaşantı hâline dönüşür.
4. Toplumsal ve Bireysel Etkiler
Devamsızlık yalnızca bireyin eğitim hayatını değil, toplumun geleceğini de etkiler. Her kayıp gün, bir fırsatın eksilmesidir. Ancak bu eksikliği kapatmanın yolu, cezalandırmak değil, katılımı anlamlı kılmaktır. Çocuk neden okula, derse, camiye gelmeli? Çünkü orada sadece bilgi değil, bağ kurma deneyimi vardır.
4.1 Aile ve öğretmenin ortak rolü
Aile, okul ve öğretmen arasındaki iş birliği, çocuğun devam davranışını belirleyen temel unsurdur. Evde desteklenmeyen değerler, okulda kök salmaz. Bu yüzden “Güle oynaya camiye gel” gibi ifadeler, aslında aile-öğretmen iletişiminin sembolüdür.
5. Öğrenmenin Neşesi: Devamsızlıktan Katılıma
Sonuç olarak, “Güle oynaya camiye gel devamsızlık kaç gün?” sorusu, sadece idari bir hesap değildir; bir eğitim felsefesi sorusudur. Çocuğu derse, etkinliğe ya da topluluğa çağırırken ne kadar neşeyi kattığımız, onun öğrenme yolculuğunu belirler. Çünkü öğrenme, ancak sevinçle taşınabilir.
Okuyuculara düşünme alanı
- Öğrencilerin güle oynaya geldiği bir sınıf, sizin için ne ifade ediyor?
- Devamsızlığın arkasında hangi duygular yatıyor olabilir?
- Bir çocuğu yeniden öğrenmeye davet ederken siz hangi dili kullanıyorsunuz?
Yorumlarda bu sorulara kendi deneyimlerinizden yola çıkarak yanıt verin. Çünkü her pedagojik yolculuk, paylaşıldıkça büyür.